Duygusal yönünün ağır bastığını gözlemlediğimiz Kanûnî Sultan Süleyman, bir o kadar da talihsiz bir baba idi. Kuvvetli bir dil ve edebiyat kültürü ile yetiştirdiği oğulları Mustafa, Bâyezid, Selim, Cihangir aynı zamanda şiirle uğraşan şehzadelerdi. Küçük yaşlarda ölen oğlu Şehzade Mehmet için söylediği, "Şehzadeler güzidesi Sultan Mehemmedüm" (H.950) tarih mısraı ünlüdür. Bu tarihten on yıl sonra da oğlu Mustafa'yı idam ettirmek zorunda kalan talihsiz baba, oğulları Bayezid ve Selim arasındaki taht kavgalarından da huzursuz olmuştu. Bayezid bu kavgalar sonucunda İran'a sığınmış, oradan babasına yazığı bir mektupla affını istemişti. Bu mektubunu ve Kanûnî'nin cevabi mektubunu, her ikisinin de şairlik gücünü aksettirmesi açısından analım:
Konu başlıkları[gizle] |
[değiştir]Bâyezid'in mektubu:
- Ey ser-a-ser âleme Sultan Süleymanum baba
- Tende cânum cânumun içinde cânânum baba
- Bâyezidinie kıyar mısun benüm cânum baba
- Bî-günâham Hak bilür devletlü sultânum baba
- Enbiyâ ser-defteri ya'ni ki Adem hakkıçün
- Hem dahi Mûsi ile İsi-i Meryem hakkıçün
- Kâinâtun serveri ol Rûh-ı A'zam hakkıçün
- Bi-günâham Hak bilür devletlü sultânum baba
- Sanki Mecnûnam dağlar başı oldı durak
- Ayrılup bi'l-cümle mâl ü mülkden düşdüm ırak
- Dökerem göz yaşını vâ-hasretâ dâd el-firak
- Bî-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
- Kim sana arz eyleye hâlim eyâ şâh-ı kerîm
- Anadan kardaşlarımdan ayrılup kaldum yetîm
- Yok benüm bir zerre isyânum sana Hakdur alîm
- Bi-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
- Bir nice masumun olduğun şehâ bilmez misün
- Anların kanına girmekden hazer kılmaz mısun
- Yoksa ben kulunla Hak dergâhına varmaz mısun
- Bî-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
- Hak Taâlâ kim cihanun şâhı itmişdür seni
- Öldürüp ben kulunı güldürme şâhum düşmeni
- Gözlerüm nurı oğullarumdan ayırma beni
- Bî günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
- Tutalum iki elüm başdan başa kanda ola
- Bu meseldür söylenür kim kul günâh itse nola
- Bâyezid'ün suçını bağışla kıyma bu kula
- Bî günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
[değiştir]Kanûnî'nin oğluna yazdığı cevap:
- Ey dem-a-dem mazhar-ı tugyân u isyânum oğul
- Takmayan boynına hergiz tavk-ı fermânum oğul
- Ben kıyar mıydum sana ey Bâyezid hânum oğul
- Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
- Enbiyâ vü evliyâ ervâh-ı a'zam hakkıçün
- Nûh ü İbrahim ü Mûsi İbn-i Meryem hakkıçün
- Hatm-ı âsâr-ı nübüvvet Fahr-ı Alem hakkıçün
- Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
- Adem adın itmeyen Mecnûna sahralar durak
- Kurb-ı tâatdan kaçanlar dâima düşer ırak
- Tan degüldür dir isen vâ hasretâ dâd el-firak
- Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
- Neş'et-i Hakdur Nübüvvet râm olan olur kerîm
- "Lâtekul üf" kavlini inkâr iden kalur yetîm
- Tâata isyâna alîmdür Hudâvend-i Kerîm
- Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânım oğul
- Rahm u şefkat zîb-i îmân olduğın bilmez misün
- Yâ dem-i masûmı dökmekden hazer kılmaz mısun
- Abdi âzâd ile Hak dergâhına varmaz mısun
- Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
- Hak reâyâ-yı muti'e râi itmişdür beni
- İsterem mağlûb idem agnama zib-i düşmeni
- Hâşâlillah öldürürsem bî-güneh nâgâh seni
- Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
- Tutalum iki elüm başdan başa kanda ola
- Çünki istiğfâr idersün biz de afv itsek nola
- Bâyezidüm suçını bağışlaram gelsen yola
- Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul
[değiştir]Diğer
Kanûnî, bu mektubunda içi sızlayan bir baba şefkatiyle Bayezid'i affetmek istemiş, ancak bilinen sonu engelleyememişti. Muhibbî divanı yazmaları arasında dolaşırken, tespit ettiğimiz Topkapı nüshasının sonundaki padişahın kendi el yazısı ile olan beytler, onun şaiirlik gücünü ortaya koyması açısından dikkat çekici niteliktedir:
- Diler idüm ki idem derdüme dermân seni ben
- Eyledün derd ile dermânın ü hayrân beni sen
- Diler idüm ki idem vasluma mihmân seni ben
- Eyledün yâd ile hemdem-i hicran beni sen
- Diler idüm ki kokam çün gül ü reyhân seni ben
- Eyledün bülbül-i hazân gibi nâlân beni sen
- Diler idüm idem cânuma cânân seni ben
- Eyledün mihnet ile bî-dil ü bî-cân beni sen
- Diler idüm ki idem ferah-ı cân seni ben
- Eyledün gussa ile mûnis-i efgân beni sen
- Mahbûb taş bağırlu olup şiddet eylese
- Cevrin çeken Muhibb'e demirden yürek gerek
- Ey dil tayanmaya ol sanemün katı bağrına
- Gerçi ki şâh sarayına mermer direk gerek
- Sabrum libâsını yine sad-pâre eyledün
- Yeter gamunla bağrumı pür-yâre eyledün
- Ben çâre bulmak isterdüm hasta gönlüme
- Derdümle sen beni dahi dîvâne eyledün
Yine divanından aldığımız aşağıdaki beyitlerde onun duygu ve düşüncelerinin klasik edebiyatın muayyen kalıpları içerisinde nasıl şekillendiğini görüyoruz. Bunlar arasında sevgili için söylediği dizelerde ortaya koyuduğu değişik mazmunlar, atasözleri ve deyimlerin doyurucu güzelliği, dilde gösterdiği özen ve dikkat, ses ve söz uyumu, büyük şairlere ne ölçüde yaklaştığının işaretleri olmuştur.
İşte birkaç örnek:
- Gün yüzinde halk halka zülfini görüp didüm
- Kuvveti artar gelür yattukda günde mâra şevk
- Şâm oldı çünki zülfün rûz olalı cemâlün
- Yiter cihâna bunlar leyl ü nehâra yer yok
- Kaşı mihrâbına geçmiş ne aceb çeşm-i nigâr
- Kankı mezhebde bu var mestle imâmet gördüm
- Gözlerüm yaşın görüp redd itme kûyundan beni
- Bulımaz Bağdad revnak akmasa öninde Şatt
- Müjem ferrâş olup her dem süpürse kûy-ı dildârı
- Suvarmaga su isteyü gelür çeşmüm sakâsından
- Lebleri nâzik ruhı dilkeş kad ü bâlâ latîf
- Her ne vakt kıldum nazar didüm ki ser-tâ-pâ latîf
- Dâne saçdun dâm kurdun yine bu dil murgına
- Zülf didün birine adın birin hâl eyledün
- Sevgiliyi anarken rakıbi görmezlikten gelmek hiç olur mu:
- Kimi Nasrani kimi didi Yehûdi kim Mecûs
- Ben rakîbün bilmedüm âlemde nedür milletin
[değiştir]Şiir ve Şair
Büyük şair için şiirin önemi büyüktür. İnsanlara yaklaşmanın, gönüllerini fethetmenin yolunu şiirde bulan Muhibbi, hemen her vesile ile şiir söylemiş, âdetâ şiirsiz geçen bir günü yaşanmamış sayan ruhundan kopup gelen bir ilhamla sürekli yazmıştır:
- Muhibbi halvet-i dilde hemân eglencedür ancak
- Öginüp şi'r ile kimse dimesün kim kelâmum var
- Şi'r-i pür-sûzun Muhibbi çünki bir eglencedür
- Hâli olma bir nefes âlemde sen eş'ârdan
Şiir söylemenin şartlarından biri de saf gönüllü ve edepli olmaktır. Yoksa şiirin bir değeri olmaz.
[değiştir]Şiir Ve Şair
Gönlüni pâk eyle evvel sonra kıl şi're şürû
Dürri hâsıl eylemez nâ-pâk olıcak bir sadef
Nola rengin ise sözün selef şi'rine dahl itme
Dimişler âlem içinde bulunmaz hiç edebden yeg
Diğer divan şairleri gibi o da şiiriyle övünmekten kendini alamaz. Büyüleyici bir şiir gücüne sahip olduğunu, bu fende usta olduğunu ve şiiri adım adım geliştirdiğini söylemeye başlar:
Cihânı nazm-ı pür-sûzum musahhar eyledi düpdüz
Kemâl ehli görüp şi'rüm didi sihr-i halâl olur
Fikr-i bikrinden Muhibbi harc ider söz gevherin
Zîrâ kadirdür gazel tarzında ol mâhir geçer
Şi'rün Muhibbi irse kemâle aceb midür
İletdüm bu fenni elerüye ben ayak ayak
Buraya kadar geçen şiirlerde ve divanda rastladığımız pek çok şiirde Kanûnî'nin dil konusundaki titizliğini, kelime seçimindeki dikkatini, halk sözlerine verdiği önemi açıkça görmekteyiz. Öyle şiirler, öyle beytler vardır ki bugün de söylenseler farklı bir şekilde karşımıza çıkmazlar hissini vermektedir. Bunun yanında klasik kalıplar içinde Arapça, Farsça kelimelerin yer aldığı şiirleri onun devrine göre sade ve yalın diline zarar vermez. Bu sade ve yalın söyleyişler onun her an çok rahat bir şekilde şiir söyleyebildiğini, âdetâ hiç düşünmeden konuşur gibi, sohbet eder gibi bir edayla söylenmiş hissini uyandırmaktadır. 3000 civarında şiir yazabilmenin sırrı da burada yatıyor olsa gerektir:
[değiştir]Melamiliği
Ne oldum mescide tâlib ne deyr ü sohbete râgıb
Ne zâhid bildi ne râhip benüm özge melâlüm var
Benüm servüm benüm cânum niçün dün gice gelmedün
Güzeller şâhı sultanum niçün dün gice gelmedün
Gele ey hublarun şâhı severem seni vallahi
Seversen sen de Allahı niçün dün gice gelmedün
İçürdün âlemün zehrin akıtdun gözlerüm nehrin
Harâb itdün gönül şehrin niçün dün gice gelmedün
Ruhlarun çok müptelâsı ey güzel sordum sana
Dimedün hey kocılası gül midür bülbül midür
Günde bir kez görmesem hâlüm nolur dirken benüm
Bir yıl oldı görmez oldum anı andum ağladum
İtdüm hatâyı gün yüzine gül didüm
Korkum budur ki işide yirün kulağı var
Eyülerden eylük ögren sen de gayra eylük it
Bu meseldür kararur üzüme benzer çün üzüms
Evel refîk sonra tarîk bu meseldür
Yol korkuludur eyle dil aşk ile ihtilât
Atalardan bu meseldür çün göze olmaz yasağ
Âfitâb-ı hüsnüne niçün senün bakılmasun
Kellesin kaldurmaga yirden adûnun her zaman
Komaz elden nîzeler hâzır tutar her birimüz
Cânâ Muhibbi kıymeti çünki bilinmedi
Bir gün ola ki biline giçdükde rûzgâr
Ben helâk oldum gamundan sen esen ol ey sanem
Şâh sağ olsun hezârân bende kim ölse ne gam
İder feryâd bülbüller açılmış her taraf güller
Açılur her yana müller ele girmez zamandur bu
Bahâr eyyâmı gül devri geçürme ömrüni zâyi
Bu dünyâ çün degül bâki kime kaldı kime kala
Çekdün dilâ derd ü elem gördün cefâ vü derd ü gam
Ol meh didi sabr it gelem sen intizarısan kimün
İtleri karşu gelür kûyına varsam çağrışur
Kande idün nice gündür gel seni yârân diler
Mescide varmış iken vardum yine meyhâneye
Âşıkı ayb itme sûfi çünki gavgadan kaçar
Saç sakal ağardı ey dil dahi uslanmaz mısun
Hâb-ı gafletden uyan hiç olasın sanmaz mısun
Ey Muhibbi yüzine bakmağa yokdur tâkat
Tağıdup aklumı kendüm yitürdüm gibi gelür
Zaman zaman cihan padişanının o büyük saltanat içerisinde hemen hemen boş bir anının bulunmadığı bir ortamda kendisini kimsesiz, tek başına kalmış hissettiğine şahit oluruz:
Kimsenem yok gam şebinde üstüme ağlar benüm
Yirce gökce minnetüm var dîde-i hûn-bâruma
Yine hemen her şairde gördüğümüz devirden şikâyet, kıymetinin bilinmediğinden yakınmak onda da karşımıza çıkar:
Cânâ Muhibbi kıymeti çünki bilinmedi
Bir gün ola ki biline giçdükde rûzgâr
Kim bezm-i gam içinde bir nefes hiç gülmedük
Ey muhimmi âlem içre mihnet oldı yirimüz
Mahabbet ehli devrandan neler çekdügini bir bir
Murâdun var ise bilmek bu dehr-i pîre-zenden sor
Dünya fânidir, bu kısacık ömür için gönül vermeye değmez, konan göçer göçen yaşadığını anlamaz bile:
Dilâ mağrûr olup virme gönül bu dâr-ı dünyâya
Hakîkatle nazar kılsan hemân bir iki sâatdür
Ribât-ı köhnedür âlem konanlar tiz göçer andan
Velî bilmez anun ahvâlini konan göçenden yeg
Bi-vefâ dünyâya her kim ki aldanur âdem degül
Eylesen içe nazar ıyş-ı cihân bir dem degül
Aşktan, aşıktan, sevgiliden nasibini alamayan sofular da şairin hedef tahtası olurlar. Yer yer onlara çatan Muhibbi, zaman zaman da onlarla alay eder:
Zâhidâ men eyleme mahbûb u meyden dönmezüz
Çün mey-i nâb ile olmışdur bizüm tahmîrimüz
Ezelden bana sunuldı şarâb-ı aşkı nûş itmek
Virildi sana da zâhid yiyisin hab ile afyon
İkülükden zâhidâ kurtulmadun birdür taraf
Çare bulunmaz ebed dünyâya şaşı gelmişe
3000 civarında şiire imzasını atan padişah yıllar boyu etkisini günümüze kadar taşıdığı gibi; eşsiz beyitlerini ortaya koyarken divan şiirinin bilinen ustalarının etkilerini de şiirine yansıtmış, onlardan aldığı ilhamla bu büyük divanını oluşturmuştur. Kanûnîyi etkileyen şairler arasında hemen hiç yanından eksik etmek istemediği şairler sultanı Bâki ile klasik şiirin büyük ustası Fuzûli başta gelmektedir. Ahmet Paşa, Necâti, Hayâli gibi usta şairlerin izlerini de Muhibbi'de görmek mümkündür.