Thursday, January 1, 2009

Kanuni'nin oğlu Bayezid'e mektubu ve oğlunun cevabı



Duygusal yönünün ağır bastığını gözlemlediğimiz Kanûnî Sultan Süleyman, bir o kadar da talihsiz bir baba idi. Kuvvetli bir dil ve edebiyat kültürü ile yetiştirdiği oğulları Mustafa, BâyezidSelimCihangir aynı zamanda şiirle uğraşan şehzadelerdi. Küçük yaşlarda ölen oğlu Şehzade Mehmet için söylediği, "Şehzadeler güzidesi Sultan Mehemmedüm" (H.950) tarih mısraı ünlüdür. Bu tarihten on yıl sonra da oğlu Mustafa'yı idam ettirmek zorunda kalan talihsiz baba, oğulları Bayezid ve Selim arasındaki taht kavgalarından da huzursuz olmuştu. Bayezid bu kavgalar sonucunda İran'a sığınmış, oradan babasına yazığı bir mektupla affını istemişti. Bu mektubunu ve Kanûnî'nin cevabi mektubunu, her ikisinin de şairlik gücünü aksettirmesi açısından analım:

Konu başlıkları

 [gizle]

[değiştir]Bâyezid'in mektubu:

  • Ey ser-a-ser âleme Sultan Süleymanum baba
  • Tende cânum cânumun içinde cânânum baba
  • Bâyezidinie kıyar mısun benüm cânum baba
  • Bî-günâham Hak bilür devletlü sultânum baba
  • Bir nice masumun olduğun şehâ bilmez misün
  • Anların kanına girmekden hazer kılmaz mısun
  • Yoksa ben kulunla Hak dergâhına varmaz mısun
  • Bî-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
  • Hak Taâlâ kim cihanun şâhı itmişdür seni
  • Öldürüp ben kulunı güldürme şâhum düşmeni
  • Gözlerüm nurı oğullarumdan ayırma beni
  • Bî günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
  • Tutalum iki elüm başdan başa kanda ola
  • Bu meseldür söylenür kim kul günâh itse nola
  • Bâyezid'ün suçını bağışla kıyma bu kula
  • Bî günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

[değiştir]Kanûnî'nin oğluna yazdığı cevap:

  • Tutalum iki elüm başdan başa kanda ola
  • Çünki istiğfâr idersün biz de afv itsek nola
  • Bâyezidüm suçını bağışlaram gelsen yola
  • Bî-günâham dime bâri tevbe kıl cânum oğul

[değiştir]Diğer

Kanûnî, bu mektubunda içi sızlayan bir baba şefkatiyle Bayezid'i affetmek istemiş, ancak bilinen sonu engelleyememişti. Muhibbî divanı yazmaları arasında dolaşırken, tespit ettiğimiz Topkapı nüshasının sonundaki padişahın kendi el yazısı ile olan beytler, onun şaiirlik gücünü ortaya koyması açısından dikkat çekici niteliktedir:

  • Diler idüm ki idem derdüme dermân seni ben
  • Eyledün derd ile dermânın ü hayrân beni sen
  • Diler idüm ki idem vasluma mihmân seni ben
  • Eyledün yâd ile hemdem-i hicran beni sen
  • Diler idüm ki kokam çün gül ü reyhân seni ben
  • Eyledün bülbül-i hazân gibi nâlân beni sen
  • Diler idüm idem cânuma cânân seni ben
  • Eyledün mihnet ile bî-dil ü bî-cân beni sen
  • Diler idüm ki idem ferah-ı cân seni ben
  • Eyledün gussa ile mûnis-i efgân beni sen
  • Mahbûb taş bağırlu olup şiddet eylese
  • Cevrin çeken Muhibb'e demirden yürek gerek
  • Ey dil tayanmaya ol sanemün katı bağrına
  • Gerçi ki şâh sarayına mermer direk gerek
  • Sabrum libâsını yine sad-pâre eyledün
  • Yeter gamunla bağrumı pür-yâre eyledün
  • Ben çâre bulmak isterdüm hasta gönlüme
  • Derdümle sen beni dahi dîvâne eyledün

Yine divanından aldığımız aşağıdaki beyitlerde onun duygu ve düşüncelerinin klasik edebiyatın muayyen kalıpları içerisinde nasıl şekillendiğini görüyoruz. Bunlar arasında sevgili için söylediği dizelerde ortaya koyuduğu değişik mazmunlaratasözleri ve deyimlerin doyurucu güzelliği, dilde gösterdiği özen ve dikkat, ses ve söz uyumu, büyük şairlere ne ölçüde yaklaştığının işaretleri olmuştur.

İşte birkaç örnek:

[değiştir]Şiir ve Şair

Büyük şair için şiirin önemi büyüktür. İnsanlara yaklaşmanın, gönüllerini fethetmenin yolunu şiirde bulan Muhibbi, hemen her vesile ile şiir söylemiş, âdetâ şiirsiz geçen bir günü yaşanmamış sayan ruhundan kopup gelen bir ilhamla sürekli yazmıştır:

Muhibbi halvet-i dilde hemân eglencedür ancak
Öginüp şi'r ile kimse dimesün kim kelâmum var
Şi'r-i pür-sûzun Muhibbi çünki bir eglencedür
Hâli olma bir nefes âlemde sen eş'ârdan

Şiir söylemenin şartlarından biri de saf gönüllü ve edepli olmaktır. Yoksa şiirin bir değeri olmaz.

[değiştir]Şiir Ve Şair

Gönlüni pâk eyle evvel sonra kıl şi're şürû 

Dürri hâsıl eylemez nâ-pâk olıcak bir sadef

Nola rengin ise sözün selef şi'rine dahl itme 

Dimişler âlem içinde bulunmaz hiç edebden yeg 

Diğer divan şairleri gibi o da şiiriyle övünmekten kendini alamaz. Büyüleyici bir şiir gücüne sahip olduğunu, bu fende usta olduğunu ve şiiri adım adım geliştirdiğini söylemeye başlar: 


Cihânı nazm-ı pür-sûzum musahhar eyledi düpdüz 

Kemâl ehli görüp şi'rüm didi sihr-i halâl olur 

Fikr-i bikrinden Muhibbi harc ider söz gevherin 

Zîrâ kadirdür gazel tarzında ol mâhir geçer 

Şi'rün Muhibbi irse kemâle aceb midür

 İletdüm bu fenni elerüye ben ayak ayak


Buraya kadar geçen şiirlerde ve divanda rastladığımız pek çok şiirde Kanûnî'nin dil konusundaki titizliğini, kelime seçimindeki dikkatini, halk sözlerine verdiği önemi açıkça görmekteyiz. Öyle şiirler, öyle beytler vardır ki bugün de söylenseler farklı bir şekilde karşımıza çıkmazlar hissini vermektedir. Bunun yanında klasik kalıplar içinde Arapça, Farsça kelimelerin yer aldığı şiirleri onun devrine göre sade ve yalın diline zarar vermez. Bu sade ve yalın söyleyişler onun her an çok rahat bir şekilde şiir söyleyebildiğini, âdetâ hiç düşünmeden konuşur gibi, sohbet eder gibi bir edayla söylenmiş hissini uyandırmaktadır. 3000 civarında şiir yazabilmenin sırrı da burada yatıyor olsa gerektir:


[değiştir]Melamiliği

Ne oldum mescide tâlib ne deyr ü sohbete râgıb 

Ne zâhid bildi ne râhip benüm özge melâlüm var 

Benüm servüm benüm cânum niçün dün gice gelmedün

Güzeller şâhı sultanum niçün dün gice gelmedün 

Gele ey hublarun şâhı severem seni vallahi 

Seversen sen de Allahı niçün dün gice gelmedün 

İçürdün âlemün zehrin akıtdun gözlerüm nehrin 

Harâb itdün gönül şehrin niçün dün gice gelmedün 

Ruhlarun çok müptelâsı ey güzel sordum sana 

Dimedün hey kocılası gül midür bülbül midür 

Günde bir kez görmesem hâlüm nolur dirken benüm 

Bir yıl oldı görmez oldum anı andum ağladum 

İtdüm hatâyı gün yüzine gül didüm 

Korkum budur ki işide yirün kulağı var 

Eyülerden eylük ögren sen de gayra eylük it 

Bu meseldür kararur üzüme benzer çün üzüms 

Evel refîk sonra tarîk bu meseldür 

Yol korkuludur eyle dil aşk ile ihtilât 

Atalardan bu meseldür çün göze olmaz yasağ 

Âfitâb-ı hüsnüne niçün senün bakılmasun 

Kellesin kaldurmaga yirden adûnun her zaman 

Komaz elden nîzeler hâzır tutar her birimüz 

Cânâ Muhibbi kıymeti çünki bilinmedi

Bir gün ola ki biline giçdükde rûzgâr 

Ben helâk oldum gamundan sen esen ol ey sanem 

Şâh sağ olsun hezârân bende kim ölse ne gam 

İder feryâd bülbüller açılmış her taraf güller 

Açılur her yana müller ele girmez zamandur bu 

Bahâr eyyâmı gül devri geçürme ömrüni zâyi 

Bu dünyâ çün degül bâki kime kaldı kime kala 

Çekdün dilâ derd ü elem gördün cefâ vü derd ü gam 

Ol meh didi sabr it gelem sen intizarısan kimün 

İtleri karşu gelür kûyına varsam çağrışur 

Kande idün nice gündür gel seni yârân diler 

Mescide varmış iken vardum yine meyhâneye 

Âşıkı ayb itme sûfi çünki gavgadan kaçar 

Saç sakal ağardı ey dil dahi uslanmaz mısun 

Hâb-ı gafletden uyan hiç olasın sanmaz mısun 

Ey Muhibbi yüzine bakmağa yokdur tâkat 

Tağıdup aklumı kendüm yitürdüm gibi gelür 

Zaman zaman cihan padişanının o büyük saltanat içerisinde hemen hemen boş bir anının bulunmadığı bir ortamda kendisini kimsesiz, tek başına kalmış hissettiğine şahit oluruz: 

Kimsenem yok gam şebinde üstüme ağlar benüm 

Yirce gökce minnetüm var dîde-i hûn-bâruma 

Yine hemen her şairde gördüğümüz devirden şikâyet, kıymetinin bilinmediğinden yakınmak onda da karşımıza çıkar: 

Cânâ Muhibbi kıymeti çünki bilinmedi 

Bir gün ola ki biline giçdükde rûzgâr 

Kim bezm-i gam içinde bir nefes hiç gülmedük

 Ey muhimmi âlem içre mihnet oldı yirimüz 

Mahabbet ehli devrandan neler çekdügini bir bir 

Murâdun var ise bilmek bu dehr-i pîre-zenden sor 

Dünya fânidir, bu kısacık ömür için gönül vermeye değmez, konan göçer göçen yaşadığını anlamaz bile:

Dilâ mağrûr olup virme gönül bu dâr-ı dünyâya 

Hakîkatle nazar kılsan hemân bir iki sâatdür 

Ribât-ı köhnedür âlem konanlar tiz göçer andan 

Velî bilmez anun ahvâlini konan göçenden yeg 

Bi-vefâ dünyâya her kim ki aldanur âdem degül 

Eylesen içe nazar ıyş-ı cihân bir dem degül 

Aşktan, aşıktan, sevgiliden nasibini alamayan sofular da şairin hedef tahtası olurlar. Yer yer onlara çatan Muhibbi, zaman zaman da onlarla alay eder: 

Zâhidâ men eyleme mahbûb u meyden dönmezüz 

Çün mey-i nâb ile olmışdur bizüm tahmîrimüz 

Ezelden bana sunuldı şarâb-ı aşkı nûş itmek 

Virildi sana da zâhid yiyisin hab ile afyon 

İkülükden zâhidâ kurtulmadun birdür taraf 

Çare bulunmaz ebed dünyâya şaşı gelmişe 

3000 civarında şiire imzasını atan padişah yıllar boyu etkisini günümüze kadar taşıdığı gibi; eşsiz beyitlerini ortaya koyarken divan şiirinin bilinen ustalarının etkilerini de şiirine yansıtmış, onlardan aldığı ilhamla bu büyük divanını oluşturmuştur. Kanûnîyi etkileyen şairler arasında hemen hiç yanından eksik etmek istemediği şairler sultanı Bâki ile klasik şiirin büyük ustası Fuzûli başta gelmektedir. Ahmet Paşa, Necâti, Hayâli gibi usta şairlerin izlerini de Muhibbi'de görmek mümkündür. 


http://www.kultur.gov.tr/portal/turizm_tr.asp?belgeno=41390